Kapitalist sömürü politikalarının yıkıcı sonuçlarını yıllardır en ağır biçimde yaşayan Yunan halkı, bir kez daha ayağa kalktı. Ülke çapında etkili olan genel grevde binlerce kişi, artan hayat pahalılığına, ücret adaletsizliğine ve yıllardır süren kemer sıkma politikalarına karşı sokağa döküldü.
Kamu emekçileri, gasp edilen haklarını geri istiyor.
Özellikle kamu çalışanları, son on yılda kaldırılan yıllık ikramiyelerinin geri verilmesi talebiyle greve katıldı. İşçiler, artan gıda ve barınma maliyetleri altında ezilirken, sistemin yarattığı krizlerin faturasını ödemek istemiyor. Hava trafik kontrolörlerinden metro ve otobüs çalışanlarına, feribot işçilerinden belediye emekçilerine kadar birçok sektörde çalışan grevdeydi. Atina’da ulaşım neredeyse tamamen durdu; trenler, uçaklar ve vapurlar işlemez hale geldi.
Sokaklarda ortak bir haykırış yükseldi: Geçinemiyoruz!
Atina’nın kalbi Sintagma Meydanı, bu sefer öfkenin ve dayanışmanın merkezine dönüştü. Kamu çalışanları, öğrenciler, emekliler ve işsizler bir araya gelerek hükümetin sermaye yanlısı politikalarını protesto etti. “Ücret artışı”, “insanca yaşanabilir konut”, “yaşam maliyetlerinin düşürülmesi”, “kamusal hizmetlerde personel artırımı” ve “altyapı yatırımları” gibi taleplerle meydana çıkan halk, yıllardır bastırılan sesini yükseltti.
Devletin yanıtı yine aynı: Şiddet ve baskı
Barışçıl başlayan protestolara, her zaman olduğu gibi devletin cevabı polis şiddeti oldu. Sermayeye karşı emeğin safında duran her ses, gözaltı tehdidiyle, copla, gazla susturulmak istendi. Polis, Atina’da göstericilere sert müdahalede bulundu. Yaşanan arbedeler, Yunanistan’da devlet aygıtının kimin çıkarlarını koruduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Kriz, halkın değil, sistemin krizi
Yunanistan, 2009’da yaşadığı borç krizinden sonra AB ve IMF ile yapılan anlaşmalar sonucu emekçilerin sırtına ağır yükler bindiren bir dizi kemer sıkma politikası uyguladı. 290 milyar avroluk yardım paketi, özünde sermayeyi kurtarma operasyonuydu. Ücretler, emekli maaşları ve sosyal harcamalar budandı. Bugün asgari ücret 880 avro olsa da, halkın alım gücü 2010’un bile gerisinde.
Rakamlar yalan söylemiyor: Yoksulluk büyüyor
Eurostat verileri, satın alma gücüne göre Yunanistan’da asgari ücretin Avrupa’nın en düşükleri arasında olduğunu gösteriyor. Hükümetin 2027 yılına kadar asgari ücreti 950 avroya çıkarma vaadi, hızla yükselen yaşam maliyetleri karşısında anlamsız kalıyor. Bin 500 avroluk ortalama maaş hedefi ise bir hayal olmaktan öteye gitmiyor. Gıda, barınma ve kamu hizmetleri faturaları altında ezilen milyonlarca emekçi, bu vaatlerin içi boş olduğunu biliyor.
İşçilerden açık mesaj: Yaşamak istiyoruz!
Yunanistan’ın en büyük işçi sendikaları, halkın temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiğini vurgularken, gerçek bir ücret artışı ve sosyal koruma talep ediyor. İki milyonu aşkın özel sektör işçisini temsil eden İşçilerin Genel Konfederasyonu (GSEE), işçilerin enflasyon karşısında 2019’a göre %10 daha az mal alabildiğini hatırlatıyor. Talepler net: insanca bir yaşam, gerçek bir ücret, kamucu bir ekonomi.
Sermaye yanlısı söylemler halkı ikna etmiyor
Maliye Bakanı Kyriakos Pierrakakis’in, “vergi indirimi önceliğimiz” açıklamaları, tabanın taleplerine sırtını dönen bir yönetim anlayışını gösteriyor. Yıllardır sermayeyi korumak için vergi affı üstüne vergi affı çıkaran hükümet, konu emekçiye geldiğinde “bütçe disiplini” bahanesinin arkasına sığınıyor.
(Tanıdık Geldi mi?)