Menüyü Kapat
AykırıAykırı
    Çok Okunanlar

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04

    Tebeşirle Yazılmış Bir Başkaldırı

    14 Nisan 2025, 22:38
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Facebook X (Twitter) Instagram
    AykırıAykırı
    • Gündem
    • Toplum
    • Kadın
    • Ekoloji
    • Analiz
    • Söyleşi
    • Yazılar
    • Seçmeler
    • Kitap
    AykırıAykırı
    Anasayfa » Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü: Devlet hukuku içselleştirmeli

    Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü: Devlet hukuku içselleştirmeli

    “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü”nü mücadeleyle karşıladıklarını belirten Nazım Babaoğlu’nun ağabeyi Cemal Babaoğlu, karanlıkta kalan olayların aydınlatılması, devletin hukuku içselleştirmesi taleplerinin karşılık bulmadığını söyledi. Türkiye ve Kürd coğrafyasında 1980 ve 1990’lı yıllarda Kürtler başta olmak üzere sosyalist ve demokratlara yönelik gerçekleştirilen “fail meçhul” cinayetler ve gözaltında kaybetme politikası uygulandı.
    AdminosAdminos30 Ağustos 2024, 15:11
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp VKontakte Email
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Birleşmiş Milletler (BM) 2011 yılında 30 Ağustos’u “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü” olarak kabul etti. Dünyanın dört bir yanında siyasi kimlikleri sebebiyle kaybettirilen ve birçoğunun cenazesi dahi bulunmayan kayıpların yakınları ise, aralıksız yakınlarının akıbetini soruyor.

    Türkiye ve Kürd coğrafyasında 1980 ve 1990’lı yıllarda Kürtler başta olmak üzere sosyalist ve demokratlara yönelik gerçekleştirilen “fail meçhul” cinayetler ve gözaltında kaybetme politikası uygulandı. Hafıza Merkezi’nin ulaştığı ve zorla kaybettirildiğini doğruladığı 500 kaybın 28’inin (en küçüğü 3 yaşında olmak üzere) 18 yaşının altında olduğu, bu kayıplardan 482’sinin erkek 18’inin ise kadın olduğu tespit edilirken, kayıplardan 282’sinin hala bedenine ulaşılamadığı kaydedildi. Direkt devlet güçleri ya da devlet tarafından yıllarca kabul edilmeyen JİTEM tarafından gerçekleştirilen bu saldırılara dair cezasızlık politikası etkin oldu.

    İlk Yargılamalar

    Meclis araştırması sonucu 1999 yılında hazırlanan Susurluk raporundan sonra JİTEM ile ilgili ilk iddianame kabul edildi. Ancak günümüze kadar süren davaların çoğu ya zaman aşımı ya beraat ya da seçilen birkaç ismin birkaç yıl hapis cezası almasıyla sonuçlandı. Cezasızlık politikalarının yanı sıra kayıp yakınları, gittikleri mahkemelerde pek çok kez başka hak ihlallerine ve hukuksuzluklara maruz kaldı. Ancak ailelerin hiçbiri mücadeleden vazgeçmedi. Bu mücadelenin en bilinen sembolleri Cumartesi Anneleri ilk eylemlerine 27 Mayıs 1995 tarihinde Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda başladı. Kayıp yakınlarının mücadelesi daha sonra birçok kente yayıldı.

    Nazım Babaoğlu

    Hala zorla kaybettirilen yakınlarından izler aramaya devam edenler arasında 12 Mart 1994’te kendisine gelen “acil haber var” telefonuyla gittiği Riha’nın (Urfa) Sewreg (Siverek) ilçesinden bir daha dönemeyen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun ailesi de yer alıyor. Gazeteci Babaoğlu’nun kaybedilmesinin ardından ailesi ve Özgür Gündem gazetesinde birlikte çalıştığı meslektaşları, yıllarca hukuksal mücadele verdi. Bu süreçte ailesi ve meslektaşları, yürütülmeyen soruşturma sebebiyle olayın tanıklarına dahi kendi imkânlarıyla ulaştı. Ancak yargılama, kayıtlara geçen beyanlar ve delillere rağmen ailenin suç duyurusunda bulunduğu Urfa Savcılığı tarafından “delil yetersizliği” gerekçesiyle başlatılmadı.

    Aile, 10 yıl süren soruşturma sürecinin ardından verilen kararı Danıştay’a taşıdı. Burada da 10 yıl bekletilen karar, 2018 yılında Danıştay’ın olumsuz kararıyla son buldu. Aile aynı yıl “yaşam hakkı ihlali” kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulundu. Ancak AYM de yapılan başvuruyu, soruşturmanın devam etmesi ve başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle “kabul edilemez” buldu. Aileye tebliğ edilen AYM’nin gerekçeli kararında, aile bireyleri hakkında “Dönem dönem terör örgütü üyesi veya propagandasından sabıka kayıtları olduğu ve mahkemelerde yargılandığı”, bunun yanı sıra nüfus kayıtlarında inceleme yapıldığı ve “Nazım’ın hala yaşıyor olduğu” beyanları yer aldı.

    Kayıp Nazım Hakkında Soruşturma

    Son olarak aile avukatlarının yaptıkları UYAP sorgulamalarında, Nazım Babaoğlu’na ilişkin yürütülen soruşturma dosyasının esas numarasının 2015 yılında değiştirildiği ve Babaoğlu’nun “maktul” olarak gösterildiği dosyaya aranan bir şüphelinin eklendiği, 2021 yılında ise gazeteci Babaoğlu hakkında “örgüt üyeliği” iddiasıyla soruşturma başlatıldığı ortaya çıktı. Her iki soruşturma dosyası için alınan kısıtlılık kararı nedeniyle avukatlar ve aile, dosyanın ayrıntılarına ilişkin bilgi edinemedi.

    Nazım’ın kaybedilmesinden günümüze kadar pek çok hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarını ifade eden ağabeyi Cemal Babaoğlu, 1990’lı yıllarda JİTEM, Hizbullah gibi yapılanmalar eliyle gerçekleşen kaçırma ve katletme politikasına dikkati çekti.

    Babaoğlu, “Diyorlardı ki işte ‘Hizbullah yapıyor, JİTEM yapıyor’ ya da TİT yani Türk İntikam Tugayı dedikleri oluşumların bu cinayetleri işlediklerini söylüyorlardı. Bunlardan İçişleri Bakanlığı’nın ve Genel Kurmay Bakanlığı’nın haberinin olmadığı iddia edildi ama sonra ki itiraflarda görüldü ki bunlar devletin memuruydular. Hatta maaş bordroları vardı” dedi.

    Nazım’ın Kaybedilme Süreci

    1990’larda insan kaybetmelerin sıradanlaştırılmaya çalışıldığını belirten Babaoğlu, özellikle “ana akım” medyanın bu tür olaylardan hiçbir şekilde bahsetmediğini ifade etti. Babaoğlu, Nazım’ın kaybedilmesi ardından kendilerinin de bu gerçeklikle tanıştıklarını dile getirerek, şunları belirtti: “Nazım Gündem gazetesinde muhabirken Siverek’e gitti ve bir daha kendisinden haber alamadık. Gerek valilik, gerek Siverek Kaymakamlığı hem yazılı hem sözlü beyanlarında kimseyi gözaltına almadıklarını söylediler. Görgü tanıklarına rağmen savcılık hiçbir şekilde harekete geçmedi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı da Mehmet Ağar’dı. Bunlar da hep ‘terör bitecek’ maskesiyle Kürt halkı üzerinde terör estirdiler. Yani daha sonra anlaşıldı ki Çiller hükümeti, bir terör hükümetiydi. O dönem evladını, eşini, kardeşini kaybeden soluğu adliyede alıyordu. Sonra vali ile görüşülürdü. Bunların hiçbirinden ses çıkmayınca aileler İHD’ye başvurmaya başladı. Orada tutanaklar tutuldu, görgü tanıklarının hepsi kayıt altına alınmaya başlandı. Sonra aileler ‘Kayıplar bulunsun failler yargılansın’ diyerek eylemlere başladı.”

    Yüzleşme Çağrısı

    Kayıplarla yüzleşmeme gerçeğinin eski iktidarlar gibi AKP tarafından da sürdürüldüğüne işaret eden Babaoğlu, iktidarın Cumartesi Anneleri başta olmak üzere kayıp yakınlarına yönelik engellemeleri hatırlattı. Kayıp ailelerinin çoğunun cenazelerine dahi kavuşamadıklarını ve bu ailelerden biri olduklarını belirten Babaoğlu, bu 30 Ağustos’ta gidecekleri bir mezarlarının olmadığını belirtti.

    Annesinin “Madem öldürdünüz bari cenazemi verin, hiç olmazsa üzerinde dua edecek bir mezarımız olsun” dediğini söyleyen Babaoğlu, yıllarca İHD ile birlikte hukuk mücadelesi verdiklerini belirterek, “Bu toplumsal bir mücadeleydi. Karanlıkta kalan olayların aydınlatılması, devletin hukuku içselleştirmesi, evrensel yasalara yönelmesi gibi taleplerimiz oldu. Bu taleplere karşılık devlet hep ‘biz terörle mücadele ediyoruz’ cevabı verdi. Bu yüzyıllık ırkçı ve tekçi anlayışının, bu ülkeye neler kaybettirdiğinin muhasebesini yapmaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.

     MA / Ceylan Şahinli

    Devlet Memuru JİTEM Nazım Babaoğlu Özgür Gündem Türkiye Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü Yüzleşmr Zorla Kaybedilenler
    Paylaş. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp Email
    Önceki YazıKoza İşletmesi’ne 8 ayda 8 ‘ÇED gerekli değil’ kararı
    Sonraki Yazı Kaybettirilen Ertak’ın oğlu: Devlet geçmişle yüzleşmeli

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    Esenyurt Belediyesi’nde Kayyum Yönetimi 300 İşçiyi İşten Çıkardı: Genel-İş Sendikası Eylemde

    14 Nisan 2025, 16:18

    Tarikat Şeyhinin Cinsel Taciz Davası: Şok Ses Kayıtları “tasavvufi” Diyerek Savunuldu!

    12 Nisan 2025, 19:48

    Selçuk Bayraktar’dan Depremzedeye 150 Bin TL’lik Tazminat Davası

    10 Nisan 2025, 13:41
    YAZARLAR
    D. Şener Yıldırım

    D. Şener Yıldırım

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Asiye Karahan

    Asiye Karahan

    Adaletin Maskesi Düştüğünde: Sacco ve Vanzetti’nin Sessiz Çığlığı

    9 Nisan 2025, 22:40

    Ceren Çilli

    Ceren Çilli

    “Bir Duvara Yaslandım ve Ağladım”

    8 Nisan 2025, 23:28

    Deniz Özel

    Deniz Özel

    Barikatların Ardında Üç Ses: Michel, Clément ve Courbet

    7 Nisan 2025, 00:13

    Haşmet Demirel

    Haşmet Demirel

    Neo-Liberal Taşların Döşediği Faşist Ruh

    27 Mart 2025, 17:57

    • Facebook
    • Twitter (X)

    Analiz ve Yorum

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    Barcelona 1936: Bir Şehir Nasıl Anarşistleşti?

    7 Nisan 2025, 21:48

    Kamu Vicdanına Çağrı: Boykot!

    1 Nisan 2025, 20:13

    Direniş Karnavalları: Geziden Üniversite İsyanlarına Anti Otoriter Sol

    1 Nisan 2025, 19:15
    Aykırı
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest YouTube
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Uygulama Fikir Meclisi tarafından geliştirilmiştir

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.