Menüyü Kapat
AykırıAykırı
    Çok Okunanlar

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04

    Tebeşirle Yazılmış Bir Başkaldırı

    14 Nisan 2025, 22:38
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Facebook X (Twitter) Instagram
    AykırıAykırı
    • Gündem
    • Toplum
    • Kadın
    • Ekoloji
    • Analiz
    • Söyleşi
    • Yazılar
    • Seçmeler
    • Kitap
    AykırıAykırı
    Anasayfa » Türkiye Siyasetinin Çıkmazı: Yalancılar ve Paradokslar

    Türkiye Siyasetinin Çıkmazı: Yalancılar ve Paradokslar

    Haşmet DemirelHaşmet Demirel13 Kasım 2024, 21:39
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp VKontakte Email
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Türkiye siyasetinde gözümüzün önünde dönen koca bir paradoks var.

    Bir tarafta adalet, şeffaflık ve doğruyu söyleme iddiaları, diğer yanda bu iddiaları en çok dillendirenlerin aynı sözleri yalanlama eğilimi…

    Bu garip ikilem, adeta Epimenides’in klasik paradoksunu andırıyor: “Bütün siyasetçiler yalan söyler.” Eğer bunu söyleyen de bir siyasetçiyse, bu önermenin kendi içinde sürekli çelişen bir döngüye dönüşmesi kaçınılmaz hale geliyor.

    Bu siyasi paradoksun ortasında, doğru söyleyen bir siyasetçinin imkansızlığı ya da var olan sistemin yalana yaslanarak nasıl işlediği sorusu beliriyor. Ancak daha derine inersek, sorunun sadece bir çelişki değil, bir sistem krizi olduğunu görüyoruz. Çünkü bir toplumda doğruyu söyleme iddiasında olan her kim varsa, önünde sonunda ya sistemin baskısına boyun eğecek ya da kendisi bir yalancıya dönüşecektir.

    Paradoksun Kıskacında Siyaset: Doğru ve Yanlış Arasında Sıkışmak

    Bu çelişkili önerme, doğru ve yanlışın birbirine dolandığı bir düğüm olarak karşımıza çıkıyor. Eğer bir siyasetçi “Herkes yalan söyler” diyorsa, ya kendisi de yalan söylüyordur ya da tüm siyasetçiler yalan söylüyordur.

    Hangisi doğru olursa olsun, çıkan sonuç toplumun güvenini zedeliyor. Yani paradoks sadece entelektüel bir oyun değil, aynı zamanda bir güvensizlik mekanizmasını besliyor.

    Siyasetçilerin her beyanatı, doğru ya da yanlış olduğuna karar vermenin ötesinde, toplumsal ilişkilerin güveni açısından ağır bedeller içeriyor.

    Bu noktada, mantığın temel ilkelerine, yani özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü hâlin imkânsızlığı prensiplerine dönmek gerekiyor.

    Ne var ki modern mantık artık üçüncü bir değeri, yani “belirsizliği” de hesaba katmaya başladı. Bu “belirsizlik,” tam da bugün Türkiye siyasetindeki ikilemleri anlamak için biçilmiş kaftan: Doğru mu, yanlış mı sorusuna kesin cevap verilemeyen bir durumda kalıyoruz ve bu da toplumun kafasını karıştırmak için birebir bir araç.

    Belirsizlik ve Gelecek Üzerine Bir Perspektif

    Ancak belirsizlik sadece bir bilinmezlik hali değil; aynı zamanda bir “olasılık” ve hatta “beklenti” meselesi.

    Yarın güneş doğacak mı?

    Evet, doğacak. Ama geçmişte doğmuş olması, gelecekte de doğacağına dair bir “güven” yaratsa bile, bu güven aynı zamanda bir aldatmacanın zemini de olabilir.

    Politikacılar geçmişteki söylemleriyle gelecekteki vaatlerini birbiriyle uyumlu gösterme eğiliminde. Ancak bu vaatlerin gerçekleşme olasılığı, genellikle onların inşa ettikleri sözler kadar gerçek dışı.

    Siyasetçinin verdiği sözün doğruluğunu ancak eylemler belirleyebilir.

    Belirsizlikle dolu bir dünyada, beklentilerimizi şekillendiren şey geçmişin tecrübelerinden ziyade bugünkü çıkarlarımızın ne olduğu ve bu çıkarları elde etmek için nelere göz yumabileceğimizdir.

    Siyasetçi dün söylediği yalanın bugün doğru kabul edilmesini sağladığında, gerçek bir gelecek umudunu ne derece diri tutabiliriz?

    Bize Doğruyu Kim Söyleyecek?

    İşin özü, mantık dediğimiz şey bize doğru düşünmenin yollarını gösterse de doğru davranmanın garantisini vermez. Bilmek ve doğruyu söylemek yetmez; doğruların hakikatle ilişkisini sürekli sorgulamak zorundayız.

    Mantığın temel ilkelerine dönüp baktığımızda, A’nın A olduğu, A’nın A olmayandan farklı olduğu gibi basit görünen ilkeler, siyasi sistemde uygulandığında çarpıtılmaya en açık prensiplere dönüşüyor.

    Bu çarpık mantığın en büyük tehlikesi, doğru ile yanlış arasında bir ayrım yapmayı imkânsız kılması. Üçüncü bir hâlin mümkün olduğu, yani ne doğru ne yanlış olan bir belirsizliğin hakim olduğu bir sistemde yaşıyoruz. Böyle bir sistem, bireyleri hareketsiz bırakmak ve toplumsal sorgulamayı devre dışı bırakmak için ideal bir zemin sağlıyor.

    Siyasetin Çıkmazı ve Toplumsal Çıkış Yolu

    Bütün bu paradoksun içinde çıkış yolu var mı?

    Mantıksal olarak belki yok, ama toplumsal olarak var: Siyasetin bu belirsizlik ve çelişki oyununu bozmanın yolu, toplumsal talepleri netleştirmekten geçiyor.

    Beklentiler ne kadar açık olursa, doğru ve yanlış arasındaki sınırlar da o kadar keskinleşir. Bu yüzden, toplumsal iyilik ve gerçek özgürlük için belirsizliğe değil, somut taleplere ve net hedeflere ihtiyacımız var.

    Eğer özgürlük ve adalet arayışımız net olursa, bu çelişkiler ve paradokslar arasında kaybolmak zorunda kalmayız.

    Aksi takdirde, kendimize sürekli aynı soruyu sormaya devam edeceğiz: Gerçekten kim doğruyu söylüyor ve bu döngüden nasıl çıkacağız?

    Paylaş. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp Email
    Önceki YazıAnkara Büyükşehir Belediyesi Konser Harcamalarına Soruşturma Başlatıldı
    Sonraki Yazı 12.500 TL İle Hayatta Kalmak: Emeklilere İhtiyaç Duyulan Zam Artık Zorunluluktur

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04
    YAZARLAR
    D. Şener Yıldırım

    D. Şener Yıldırım

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Asiye Karahan

    Asiye Karahan

    Adaletin Maskesi Düştüğünde: Sacco ve Vanzetti’nin Sessiz Çığlığı

    9 Nisan 2025, 22:40

    Ceren Çilli

    Ceren Çilli

    “Bir Duvara Yaslandım ve Ağladım”

    8 Nisan 2025, 23:28

    Deniz Özel

    Deniz Özel

    Barikatların Ardında Üç Ses: Michel, Clément ve Courbet

    7 Nisan 2025, 00:13

    Haşmet Demirel

    Haşmet Demirel

    Neo-Liberal Taşların Döşediği Faşist Ruh

    27 Mart 2025, 17:57

    • Facebook
    • Twitter (X)

    Analiz ve Yorum

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    Barcelona 1936: Bir Şehir Nasıl Anarşistleşti?

    7 Nisan 2025, 21:48

    Kamu Vicdanına Çağrı: Boykot!

    1 Nisan 2025, 20:13

    Direniş Karnavalları: Geziden Üniversite İsyanlarına Anti Otoriter Sol

    1 Nisan 2025, 19:15
    Aykırı
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest YouTube
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Uygulama Fikir Meclisi tarafından geliştirilmiştir

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.