10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü geride bırakırken, hafta boyunca katıldığım etkinliklerde zihin açıcı sorular gündeme geldi. Kimi zaman bir panelde, kimi zaman da bir konferansta, hep aynı sorgulamaya dönüp durduk: İnsan hakları, demokrasi, barış gibi kavramlar toplumun gündeminde hak ettikleri yeri bulabiliyor mu?
Soru açık, cevap ne yazık ki malum. Gündemi görmek için Google’a bakmak yeterli.
Toplumun Gündemi: Narin, Euro2024 ve Dubai Tarifleri
Google, her yıl olduğu gibi bu yıl da en çok arananları listeledi. Türkiye’nin 2024 arama trendlerine baktığımızda tablo oldukça tanıdık: Euro2024, ünlüler, spor karşılaşmaları ve tarifler. Toplumu en fazla meşgul edenler, herkesin dilindeki popüler konular; peki ya insan hakları? Nerede adalet arayışımız? Özgürlük talebimiz? Barış ihtiyacımız?
Bu yıl, “kaybettiklerimiz” listesinin başında yer alan Narin’in ismi, aslında insan hakları ihlalleriyle doğrudan ilgili. Narin’in ölümü, herkesin kalbinde yankı bulmuş olabilir, ama böylesi bir cinayet üzerinden adalet ve kadın haklarını konuşmamız gerektiğini unutmuş gibiyiz. Yine de “trend” olmadı. Her gün öldürülen kadınlar, hayatlarını kaybeden işçiler, baskı altında ezilen halklar bu popüler gündemin çok uzağında.
Ölümler, Enflasyon, İhlaller: Gözden Kaçan Gerçekler
Birkaç sayı vereyim:
- Kasım ayında 32 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
- Aynı ay 164 işçi yaşamını yitirdi.
- 2024’ün ilk on ayında, Kürtçe müzikle halay çeken 375 kişi gözaltına alındı, 47’si tutuklandı.
Bunlar sadece Türkiye’den. Gazze’de 45 binden fazla sivilin öldüğü Orta Doğu’daki katliamlar, İran’da yaşam hakkını hiçe sayan idamlar, küresel düzeyde gözümüzün önünde yaşanan ama bir türlü gündem olamayan ihlaller… Evet, Google aramalarında bunları görmüyoruz.
Bir tarafta milyonlarca insanın yaşam hakkı ihlal edilirken, diğer tarafta sosyal medya akışında gözümüz, spor turnuvalarına veya “Dubai tariflerine” kilitleniyor. Bütün bunların arasında bir yerde, hakikat sessizce yitip gidiyor.
Kutuplaşmanın Gölgesinde İnsan Hakları
2024’ün küresel kelimesi “kutuplaşma” olarak seçildi. Bu kelime, sadece bir sözlük tanımı değil, dünyanın acı gerçeği. Savaşlar, silahlı çatışmalar, mültecilere yönelen nefret, ülkelerin iç politikalarındaki derin yarılma… İnsan hakları, bu kutuplaşmanın içinde taraf olmaya zorlanan, giderek görünmezleşen bir kavram hâline geliyor.
Oysa insan hakları, bir coğrafyayla veya bir grup insanla sınırlı değildir. Bugün dünyanın neresinde bir yaşam hakkı ihlali varsa, nerede bir özgürlük kısıtlanıyorsa, orada hepimizin sorumluluğu var.
Peki, İnsan Haklarını Nasıl Gündemde Tutabiliriz?
Burada, “ne yapmalı” sorusu devreye giriyor. İnsan hakları savunucuları, baskıya rağmen her yerde mücadele etmeye devam ediyorlar. Basın toplantıları, raporlar, yürüyüşler, yazılar… Ancak yetmez. Eğer hak arayışının sesini yükseltmek istiyorsak, daha yaratıcı yollar bulmalıyız. Daha fazla kişiye ulaşmanın, yeni yöntemlerini keşfetmeliyiz.
Belki de işe gündem yaratmaktan başlamalıyız. İnsan haklarını, yalnızca “uzmanların konuştuğu” bir mesele olmaktan çıkarıp, herkesin gündelik hayatının bir parçası hâline getirmeliyiz. Enflasyon karşısında ezilen insan da, iş cinayetinde hayatını kaybeden işçi de, sokaklarda öldürülen kadın da, ana dilini konuşamayan çocuk da bu mücadelede yan yana durmalı.
“Bize ne oldu?” diye soranlar var ya, belki de cevap basit: Gözümüzü başka yerlere çevirdik. Bu yüzden, bugün “insan hakları” dediğimizde birçoğumuzun aklına bir hashtag, bir slogan ya da bir tarih geliyor. Ama bu kavram, insan olmanın özü. Ve özümüzden kaçış yok.
2024’ün sonunda, önümüze yeniden şu soruyu koyuyorum: Toplumu, hakikate nasıl döndüreceğiz? Görevimiz ağır ama hâlâ mümkün: Bu sessizliği bozmak, insan haklarını yeniden gündem yapmak zorundayız.
Çünkü unuttukça kaybediyoruz. Ses çıkardıkça kazanacağız.