Bir kadın öldürülüyor ve ilk sorulan soru, “Üzerinde ne vardı?”
İşte, bu basit gibi görülen ama derinlere işleyen soruyla, kadının varlığı değil, şiddeti uygulayanın “erkeğin kutsanması” tartışılmaya başlanıyor. Bu, salt bireysel bir sorun değil, toplumsal ve sistematik bir politika.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin gönüllü avukatı Bilge Çarpıcı’nın özüne dokunan sözleriyle, “Bir kadın katledilirken fail sorgulanmıyor; bunun yerine kurbanın hayatı didik didik ediliyor.”
Şiddet ve kadın cinayetlerinin artışı, yalnızca bireysel patolojilerle açıklanamaz. Bu, “haksız tahrik” gibi yargı mekanizmalarının failler için bir “kurtuluş biletine” dönüşmesiyle de alttan alta destekleniyor. ,
Erkeğin “benim erkekliğime laf etti” bahanesiyle ceza indirimi aldığı bir hukuk sistemi, kadınları ve mücadelelerini ağır bir adalet mücadelesine mahkûm ediyor.
Peki, bu politik çıkmazdan kurtulmanın yolu ne?
Cevap basit ama çetin: kolektif mücadele ve dayanışma.
İstanbul’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde açıklanan “2024 Yılında Kadın Mücadelesi” raporu, bizlere çok net bir gerçeği hatırlatıyor: Kadına yönelik şiddet, toplumsal bir yara ve bu yara sadece adli ve psikolojik destekle değil, toplumsal bilinçlenme ile iyileşebilir.
Şu bir gerçek ki, kadınlar kendi hikayelerini, acılarını ve zaferlerini birbirleriyle paylaştıkça güçleniyorlar.
Şiddet gören bir kadın karakola gittiğinde, “Şikayet etme, sana bir şey kazandırmaz” diyen kolluk kuvvetleriyle karşılaşıyor. Bu sözler, sadece bireysel korkuları artırmakla kalmıyor, toplumsal suskunluğun da altını oyan bir süreç yaratıyor.
Medya ve dizi sektörü bu noktada çok daha bilinçli bir rol oynamalı. Gerçek hikayelerin, olumlu sonuçların anlatıldığı bir medya dili, topluma umudu ve cesareti yeniden kazandırabilir.
“Bir kadını öldürmenin cezası 10 yıl olmamalı,” diyor Bilge Çarpıcı.
Haklı.
Bu ceza sadece bir kadının hayatını değil, gelecekteki olası cinayetlerin de yolunu açıyor. Emsal kararlar yaratılmalı; bu, yargı sisteminin hem caydırıcı hem de adaletli bir yapıya kavuşması için kritik. Ancak yargı sistemi düzeltilene kadar, biz kadınlar, dayanışma içinde birbirimize sahip çıkmalı, korkmadan sesimizi yükseltebilmeliyiz.
Kadın cinayetlerini sona erdirmek uzun bir yolculuk. Ama bu yolculuk, susturulmaya çalışılan her bir kadının sesiyle daha da gür bir hal alıyor.
Dimdik duracak, boyun eğmeden, mücadeleyle özgürleşeceğiz.
Biliyoruz ki, birlikte güçleniyoruz ve birlikte bu sistemi değiştireceğiz.
Her birimizin hikayesi, bu büyük dayanışma zincirinin bir halkası.
Bu zinciri asla koparmamalıyız.