İzmir Gaziemir’de 2006 yılında terk edilmiş bir hurda metal ve kurşun geri kazanım tesisinde ortaya çıkan radyoaktif kirlilik, 18 yıldır çözüm bekliyor. Tesis çevresindeki yüksek radyasyon seviyesi, bölge sakinlerinin sağlığını tehdit ederken, hükümetin ve Türkiye Nükleer Düzenleyici Kurumunun (NRA) sürece dair adım atmaması ciddi bir tepkiyle karşılanıyor.
Nükleer Atığın Gölgesinde Eğitim
Gaziemir’deki Aslan Tesisinde bulunan yasadışı radyoaktif materyallerin kökenine dair resmi bir soruşturma hala başlatılmış değil. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (IAEA) mektubunda, Eylül 2024 itibarıyla, bu tehlikeli alanın yalnızca 50 metre uzağındaki bir ortaokulda eğitimin devam ettiği vurgulanıyor. Radyasyon tehdidine rağmen öğrencilerin bu alanda eğitim görmesi, durumun ne kadar ciddiye alınmadığını gözler önüne seriyor.
IAEA’nın Türk hükümetine ve NRA’ya, Aslan Tesisindeki nükleer spektroskopi analizine dair tüm detaylı belgeleri açıklama çağrısı yaptığı belirtilen mektupta, tesisin yasadışı hassas nükleer malzeme ticaretine karıştığına dair iddiaların soruşturulması gerektiği ifade ediliyor.
Bir Halk Sağlığı Krizi: Radyasyon ve Çevresel Tahribat
Uzmanlar, Gaziemir’deki radyasyon seviyesinin uluslararası kabul edilebilir sınırların çok üzerinde olduğunu belirtiyor. Radyoaktif materyallerin toprağa ve yer altı sularına karışarak bölgedeki ekosistemi kalıcı olarak etkilediği bildiriliyor. Hükümetin yalnızca yüzeysel önlemler alması, sorunların derinleşmesine neden oluyor. Çevre aktivistleri ve yerel halk, yıllardır süren bu tehlikeye karşı acil eylem planı talep ediyor.
“Ülkemizi Nükleer Santral Girdabına Sürüklemeye Çalışıyorlar”
Protestolara öncülük eden gruplar, Gaziemir vakasının yalnızca yerel bir sorun olmadığını, Türkiye’deki daha geniş bir nükleer politika krizinin parçası olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin nükleer santral projelerini hızlandırmaya çalıştığını söyleyen yurttaşlar, nükleer atık yönetimi konusunda yetersiz kalan bir hükümetin yeni nükleer projelere girişmesinin felaketlere yol açabileceği konusunda uyarıyor. Protestolar sırasında yapılan açıklamalarda şu ifadelere yer verildi:
“15 yıldır Gaziemir’deki nükleer atık sorunu çözülmedi. Bu süre boyunca ne tesisteki radyoaktif kirliliği temizleme ne de sorumluların cezalandırılması için adım atıldı. Bu, hükümetin çevre ve halk sağlığını hiçe saydığının açık bir göstergesidir. Ülkemizi nükleer santral girdabına sokmaya çalışan siyasal iktidarı bir kez daha uyarıyoruz.”
Uluslararası Çağrı: Sorumluluk ve Şeffaflık
IAEA ve uluslararası kamuoyu, Türk hükümetini ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunu (TAEK), Gaziemir’deki yasadışı nükleer faaliyetler iddialarını kabul etmeye ve bölgeyi temizlemek için şeffaf bir süreç başlatmaya çağırıyor. Ancak, bugüne kadar alınan tedbirler, bu çağrıların yeterince ciddiye alınmadığını gösteriyor. Gaziemir halkı, yetkililerin sessizliğine rağmen mücadeleye devam edeceğini belirterek dayanışma çağrısında bulunuyor.
Radyoaktif Kirliliğin Ardındaki İddialar
Gaziemir’deki Aslan Tesisinin yasadışı nükleer materyal ticaretine karıştığına dair iddialar, çözülmesi gereken daha büyük bir krize işaret ediyor. Çevre örgütleri ve uluslararası kuruluşlar, Türkiye’nin nükleer materyal yönetiminde uluslararası standartlara uymadığını vurguluyor.
Gaziemir’in Geleceği
18 yıllık süreçte, ne hükümet ne de yerel otoriteler kalıcı bir çözüm sağlayabildi. Bölgedeki çocuklar ve aileler, yüksek radyasyonun gölgesinde yaşamaya devam ediyor. Aktivistlerin, uluslararası kuruluşların ve yerel halkın baskısı, bu sorunun çözüme kavuşması için umudu canlı tutuyor. Ancak Gaziemir vakası, Türkiye’nin çevre ve halk sağlığı politikalarındaki ciddi eksikliklerin bir simgesi olarak varlığını sürdürüyor.