Menüyü Kapat
AykırıAykırı
    Çok Okunanlar

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04

    Tebeşirle Yazılmış Bir Başkaldırı

    14 Nisan 2025, 22:38
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Facebook X (Twitter) Instagram
    AykırıAykırı
    • Gündem
    • Toplum
    • Kadın
    • Ekoloji
    • Analiz
    • Söyleşi
    • Yazılar
    • Seçmeler
    • Kitap
    AykırıAykırı
    Anasayfa » Eskişehir Kaymaz: Zehirlenen Toprakların Sessiz Çığlığı
    Güncellendi:27 Kasım 2024, 18:00

    Eskişehir Kaymaz: Zehirlenen Toprakların Sessiz Çığlığı

    D. Şener YıldırımD. Şener Yıldırım27 Kasım 2024, 17:49
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp VKontakte Email
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Bir düşünün, sabah uyandığınızda pencereden dışarı baktığınızda gördüğünüz manzara…

    Kuşların ötmediği, yaprakların ışıltısını kaybettiği, çocukların koşuşturduğu tarlaların çorak bir çölü andırdığı bir düşünün…

    Kaymaz’daki madencilik faaliyetleri, işte böyle bir geleceği bizlere dayatıyor. Zaten zorlanan bir ekosistem, bir avuç altın ve gümüş için geri dönülmez bir şekilde yok ediliyor.

    Madencilik projeleri, öncelikle doğanın can damarlarını kesiyor.

    Tarım alanlarınız zehirleniyor, su kaynaklarınız kirleniyor. Büyük ve parlak metal yığınları, ardında ölmüş topraklar bırakıyor.

    Peki, bu yıkımı gerçekten göz ardı etmek mümkün mü?

    Toprağın kokusunu, suyun berraklığını ve kuşların sesini kaybetmek, parıltılı bir metale değer mi?

    İnsana ve Doğaya Yabancılaşma

    Kaymaz’da olup bitenler, aslında bütün bir sistemin aynası.

    Altın ve gümüşün pırıltısı, doğanın gerçek değerini görmezden gelmemize neden oluyor. Ama şunu unutuyoruz: Doğa, bizim parçamız. Onu yok ederek aslında kendimizi yok ediyoruz.

    Eskiden insanlar, toprağa dokunurdu.

    Ellerini kirletmekten korkmaz, tohum eker, suyun sesini dinlerdi. Bugün ise, makinelerin gürültüsü arasında kayboluyoruz.

    Toprak, metaya; su, bir ticaret aracına; yaşam, bir üretim hattına dönüştü. Bu yabancılaşma, sadece doğayla değil, kendimizle de olan bağımızı koparıyor.

    Kaymaz’daki yıkımı anlamak için daha geniş bir çerçeveden bakmak gerekiyor. Sorunun temelinde, doğayı bir “kaynak” olarak gören anlayış yatıyor. Merkezi otoriteler ve büyük şirketler, doğanın yaşam döngüsünü anlamak yerine, onu nasıl tüketebileceklerine odaklanıyor.

    Doğa, sadece insanın faydası için var olan bir kaynak değil; aksine, içinde yaşayan bütün canlılarla birlikte bir bütündür. Bu perspektiften baktığımızda, Kaymaz’daki projeler sadece çevresel yıkıma yol açmıyor, aynı zamanda toplumsal eşitsizlikleri de derinleştiriyor. Yerel halk, bu projelerin doğrudan mağduru olurken, çıkarlı olanlar hep uzakta, gölgede kalanlar oluyor.

    Sessiz Kalmamak

    Birileri, “Bunun bıze ne zararı var?” diyebilir. Ama unutmayalım, doğaya yapılan her tahribat bize, çocuklarımıza ve torunlarımıza döner. Suların zehirlenmesi, tarım alanlarının yok olması, aslında hepimizin yaşam hakkına bir saldırıdır. Kaymaz’daki bu yıkıma karşı durmak, sadece bir ekosistemi korumak değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluğun gereğidir.

    Peki, çözüm ne?

    Doğaya zarar vermeden yaşamı sürdürmek mümkün mü?

    Elbette mümkün! Topluluk temelli tarım projeleri, yenilenebilir yerel enerji kaynakları ve dayanışma ekonomileri bu konuda önemli birer örnek sunuyor.

    Yerel halkın karar alma sürecine dahil olduğu, doğanın korunduğu ve herkesin yaşama hakkının garanti altına alındığı bir dünya, hayal değil.

    Bir Umut: Direniş

    Kaymaz, bir direnişin adı olabilir. Bu topraklarda yetişen her bir bitki, akan her bir dere, kuşan çıkardığı her bir ses, aslında bizim için birer çağrıdır. Bu çağrıyı duymazdan gelmek, sadece bugünün felaketine ortak olmak değil, aynı zamanda geleceği karartmak demektir.

    Son sözüme gelince: Doğaya zarar veren bu projelere sessiz kalmak, yalnızca bu yıkıma göz yummak anlamına gelmez; aynı zamanda kendi varoluşumuzun köklerini kesmek anlamına gelir. Her ağaç, her dere, her kuş, aslında bizimle birlikte yaşam mücadelesi veren birer dosttur. Onları korumak, yalnızca bir çevre meselesi değil; insanlık onurumuzu koruma meselesidir.

    Bugün Kaymaz’da yankılanan makinelerin gürültüsü, yarın çok daha büyük bir sessizliğe dönüşebilir. Ancak bu sessizliği kırmak bizim elimizde. Çocuklarımızın, torunlarımızın hala toprakta oyun oynayabildiği, temiz suyu içebildiği ve kuş sesleriyle uyandığı bir dünya için ayağa kalkmalıyız. Çünkü doğa bizden güçlüdür; fakat bizden de merhametlidir. Onunla uyum içinde yaşamayı öğrenebilirsek, kaybettiklerimizi geri kazanabiliriz.

    Kaymaz’ın bize hatırlattığı gerçek şudur: Tüm yıkıma rağmen umut da, direniş de yaşamaya devam eder. Toprağın altındaki altınla değil, toprağın kendisiyle barışmanın vakti geldi. Gözümüzü kapatmamalı, kalbimizi taşlaştırmamalıyız. Çünkü bu dünya, paylaştığımız tek yuvamız.

    Eğer bir gün, torunlarınız size doğayı ne yaptığınızı sorarsa, onlara direndiğinizi, koruduğunuzu ve sevdiğinizi söyleyebilecek misiniz?

    İşte bu, bugün verdiğimiz kararların en büyük sınavı olacaktır.

    Doğa bizi çağırıyor.

    Biz hazır mıyız?

    Paylaş. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp Email
    Önceki Yazıİsrail-Hizbullah Ateşkesi: “Direnişin Zaferi!”
    Sonraki Yazı Havuç mu Sopa mı, Yoksa Değişim mi?

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04
    YAZARLAR
    D. Şener Yıldırım

    D. Şener Yıldırım

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Asiye Karahan

    Asiye Karahan

    Adaletin Maskesi Düştüğünde: Sacco ve Vanzetti’nin Sessiz Çığlığı

    9 Nisan 2025, 22:40

    Ceren Çilli

    Ceren Çilli

    “Bir Duvara Yaslandım ve Ağladım”

    8 Nisan 2025, 23:28

    Deniz Özel

    Deniz Özel

    Barikatların Ardında Üç Ses: Michel, Clément ve Courbet

    7 Nisan 2025, 00:13

    Haşmet Demirel

    Haşmet Demirel

    Neo-Liberal Taşların Döşediği Faşist Ruh

    27 Mart 2025, 17:57

    • Facebook
    • Twitter (X)

    Analiz ve Yorum

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    Barcelona 1936: Bir Şehir Nasıl Anarşistleşti?

    7 Nisan 2025, 21:48

    Kamu Vicdanına Çağrı: Boykot!

    1 Nisan 2025, 20:13

    Direniş Karnavalları: Geziden Üniversite İsyanlarına Anti Otoriter Sol

    1 Nisan 2025, 19:15
    Aykırı
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest YouTube
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Uygulama Fikir Meclisi tarafından geliştirilmiştir

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.