Muğla 4. İdare Mahkemesi, Datça Yat Limanı projesine dair önemli bir karara imza attı. Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Muğla Büyükşehir Belediyesi, Datça Belediyesi ve duyarlı Datça halkının açtığı dava sonucunda, mahkeme projenin yürütmesini durdurdu. Bu karar, çevre koruma mücadelesinde bir dönüm noktası olarak görülüyor, ancak sevinçle birlikte derin bir eleştiriyi de beraberinde getiriyor.
ÇED Raporları ve Bilirkişi Raporlarının Etkisi
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Şubat ayında projeye “ÇED olumlu” raporu vermişti. Ancak bilirkişi raporları, bu kararın çevresel gerçekliklerle örtüşmediğini açıkça ortaya koydu. Raporda:
- Deniz ekosistemi, Kentpark, Ilıca Göleti ve Taşlık Plajı gibi alanların zarar göreceği,
- Bölgedeki yapılaşma baskısının artacağı,
- Datça’nın doğal ve kültürel dokusunun geri dönüşü olmayan şekilde zarar görebileceği vurgulandı.
Datça Halkının Tepkisi ve Endişeleri
Datça halkı ve MUÇEP, bu tür projelerin genellikle çevreyi ve yerel yaşamı hiçe sayan ekonomik çıkarlara dayandığını belirtiyor. Ayrıca, hukuki zaferlerin geçici olduğunu, projelerin çoğunlukla yeni düzenlemelerle tekrar hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getiriyorlar. Özellikle 2009’da yürürlüğe giren ve ÇED raporlarında değişiklik yapılmasına olanak tanıyan genelge, bu eleştirilerin merkezinde yer alıyor.
Hukukun Arkasından Dolanmak mı?
Hukuki sürecin çevre lehine sonuçlanması olumlu bir gelişme olsa da, sistemdeki boşluklar ciddi bir problem yaratıyor. ÇED raporlarının revizyon yoluyla projelerin yeniden gündeme getirilmesi, çevre davalarının etkisini zayıflatıyor. Bu durum, çevreciler ve yerel halkın projelerin iptali için yıllar süren mücadeleler vermesine rağmen sonuçların kısa ömürlü kalmasına neden oluyor.
Datça Yat Limanı projesine dair alınan karar, çevrenin korunması adına önemli bir adım olsa da, genelge ve yönetmeliklerdeki boşluklar, bu tür hukuki zaferlerin kalıcılığını sorgulatıyor. Çevreyi savunmak, sadece bir dava kazanmakla değil, aynı zamanda sistematik değişikliklerle mümkün olacaktır.