Bir an durup. Artvin gibi bir cennet parçasını düşünün. Dereleri, vadileri, ormanları…
İşte bu cennet, uzun zamandır talanla, doğa katliamıyla boğuşuyor. Karadeniz Halkı bu uzun zaman içinde ne yaşandığını çok iyi biliyor.
Vadileri HES’lerle kirlettiler, ormanları “yenileme” adı altında yok ettiler. Şimdi de maden ruhsatlarıyla yağmalıyorlar.
Düşünün,
Artvin ormanlarının tam %80’i maden ruhsat alanı olarak tahsis edilmiş durumda!
Bu inanılır gibi mi?
Bu yetmezmiş gibi, zaman zaman arkadaşlarımla birlikte şehrin karmaşasından kaçıp gidip çadırlarımızı kurup konakladığım Cankurtaran gibi güzel bir yer, sözde turizm projeleriyle yok edilmek istendi.
Ama şunu bilin ki, Reşit Kibar gibi cesur yüreklerler bu talana dur dedi ve demeye de devam ediyor.
Bu direnişin bedeli çok ağır oldu.
Cankurtaran’da, doğasını savunmak için bir araya gelen köylüler silahlarla susturulmaya çalışıldı. Reşit Kibar, haklı mücadelesinde, insanlığın ve adaletin ölçüsüz zulmüne kurban gitti. Silahlı bir saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Katillerden biri tutuklanırken, azmettirici serbest bırakıldı.
Bu mu adalet?
Hangi vicdan, hangi ahlak bunu kabul eder?
Doğasını savunanlar tutuklanırken, yağmacılara yol veren bu sisteme kim adalet diyebilir?
Yetmedi, bu da yetmedi!
Yaşama sahip çıkan insanlar hedef haline getirildi. Reşit Kibar’ın yanında duran Dursun Ali Koyuncu, Mutlu Akyüz ve Yıllar Kibar tutuklandı. Sadece doğasını korumak isteyen bu insanlar, susturulmak için şiddetle bastırıldı. Mutlu Akyüz ve Yıllar Kibar serbest bırakıldı belki ama Koyuncu hala tutsak. Düşünün, hukuki bir temele bile dayanmayan bir iddianame reddedildiği halde, Koyuncu’nun tutukluluğu devam ediyor.
Bu şekilde bir adalet anlayışı kabul edilebilir mi?
Bu, hukukun bir baskı aracına dönüştüğünün en acık bir kanıtı.
Hukukçuların belirttiği gibi, bu soruşturma hukuki değil, tamamen siyasi bir hesaplaşma aracı. Yaşamı ve doğayı savunanlara gözdağı verilmek isteniyor. Onlar orada direnenleri ve direnenlere destek veren bizleri susturabileceklerini sanıyorlar, ama yanılıyorlar! Bizler sustukça ormanlarımız daha fazla yok olacak, dereler kuruyacak, vadiler beton yığınlarına dönüşecek.
Ama başta Artvin halkı olmak üzere hep birlikte buna izin vermeyeceğiz.
Sevgili dostlar, bu yazı sadece bir eleştiri değil, bir çağrıdır!
Yaşam alanlarımızı, ormanları, dereleri hep birlikte savunalım.
Reşit Kibar’ı unutmayalım, onun gibi mücadele edenlere sahip çıkalım.
Artvin’in vadileri, dereleri ve ormanları, sadece Artvin’in değil, hepimizin mirasıdır. Gelin bu mirası koruyalım ve doğa katliamına karşı mücadelede bir adım bile geri atmayalım!