Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aile Yılı Tanıtım Programı”nda yaptığı konuşma, bir kez daha AKP’nin toplumsal değerlere şekil verme iddiasının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığını gözler önüne seriyor. “Aile” gibi herkes için farklı anlamlar taşıyan bir kavramı, siyasînin şiddetli ideolojik çekiçiyle tek bir forma indirgemeye çalışmak, hem bireylerin yaşam tarzlarına müdahale hem de çok sesli bir toplumun nefes borularını tıkama çabasından başka bir şey değil.
Aile ve Gençlik Fonuyla Evlilik Dayatması
Erdoğan’ın gençlere yönelik faizsiz kredi desteği gibi “teşvik” politikaları, ekonomik çaresizlikten faydalanarak bireyleri belirli bir yaşam tarzına zorlamanın bir aracı haline geliyor. 48 ay vadeli, iki yıl geri ödemesiz kredi verilerek gençlerin evlenmeye özendirilmesi, bireylerin gerçek tercihlerini göz ardı eden paternalist bir yaklaşımdır. Toplumda evlilik kurumuna yüklenen anlamı derinleştirerek bireylerin yaşamları üzerindeki kontrolü artırmak, ekonomik yardımların şartlı bir kıskançlık aracına dönüştürülmesiyle mümkün hale geliyor.
LGBTİ+ İçerikli Bir Korku Hikayesi
Erdoğan’ın “dijital platformların cinsiyetsizleştirme politikalarına alan tanıması” gibi iddialarla LGBTİ+ bireyleri hedef alışı, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme siyasetinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle, LGBTİ+ haklarını “faşizan dayatma” olarak niteleyip, aile kurumuna tehdit olarak sunma manipülasyonu, nefret söylemini kurumsallaştırma çabasından başka bir şey değil.
Bu ülkede LGBTİ+ bireyler zaten ciddi ayrımcılıklar ve şiddetle mücadele ederken, yüksek bir makamdaki liderin bu bireyleri özellikle hedef göstermesi, bu ayrımcılığı daha da körüklemektedir. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlara atıfta bulunarak, LGBTİ+ haklarının “küreysel bir dayatma” olduğunu ileri sürmesi ise bu hak mücadelesini şeytanlaştırma politikasından öteye gitmiyor.
Kadınlara ve Aileye Ekonomik Tutsaklık
Kadınları esnek çalışma ve düşük maliyetli çocuk bakım merkezleriyle “özgürleştirme” iddiası, aslında kadın emeğinin özel alanın kıskacına sıkıştırılmasını sağlayan bir görünümdür. Kadının, ekonomik alandaki yerini aile içindeki rollerine endeksleyerek tanımlamak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten bir zihniyetin eseridir.
Nefret ve Kutupıştırma Siyasetine Karşı Sessiz Kalmayalım
Erdoğan’ın “Aile Yılı” başlığı altında sunduğu bu ifadeler, aile, birey ve toplumu sömürülerle şekillendirme politikasının bir ürünü olarak çıkıyor. LGBTİ+ bireylere dönük nefret içerikleri, toplumsal çeşitliliği tehdit olarak algılayan bir zihniyetin tezahürü.
Bu ayrımcılığın ve kutuplaştırıcı politikaların toplum üzerindeki etkileri, insan hakları ve eşitlik ilkelerine dayalı bir yaşam arzusunun önünde büyük bir engel oluşturuyor. İnsan haklarının koşulsuz bir şekilde savunulduğu bir dünya, sadece LGBTİ+ bireylerin değil, tüm toplum kesimlerinin eşit ve onurlu bir yaşam sürmesi için hayati önem taşımaktadır.