ABD’nin Ortadoğu’da izlediği politika, bölge halklarına sunulan “özgürlük” ve “demokrasi” vaadiyle başlasa da, ortaya çıkan manzara bu söylemlerin gerçek niyetini ortaya koyuyor: emperyalist mühendislik. Irak’tan Libya’ya, Suriye’den Somali’ye kadar birçok ülke, ABD ve Batılı ortaklarının yürüttüğü planların sahnesi haline geldi. Demokrasi ve insan hakları retoriğiyle başlatılan müdahaleler, bu ülkeleri istikrarsızlık ve bölünmüş bir gelecekle baş başa bıraktı.
Demokrasi Vaadi ve Irak’ta Yaşananlar
ABD’nin 2003’teki Irak işgali, sözde Saddam rejimini devirmek ve ülkeye demokrasi getirmek amacıyla yapıldı. Ancak bugün geldiğimiz noktada, Irak halkının büyük bir kısmı, Saddam dönemini özler hale geldi. Saddam rejiminin otoriter yapısına rağmen, ülkede belli bir düzeyde istikrar bulunuyordu. ABD işgaliyle birlikte, bu istikrar tamamen ortadan kalktı ve ülke şiia, sünni ve kürt grupların kavgalarının sahnesi haline geldi.
ABD’nin Irak’ta uyguladığı “şok ve dehşet” stratejisi, altyapının çökmesine, milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve şiddet döngüsünün kalıcı hale gelmesine yol açtı. ABD askerleri, Irak’ı terk ederken arkasında yüksek düzeyde yolsuzluğun ve siyasi istikrarsızlığın hakim olduğu bir ülke bıraktı. Bu, Batı’nın yardımlarının gerçekte ne anlama geldiğinin çarpıcı bir örneğiydi: halkı kurtarmak değil, kaynakları kontrol etmek.
Oded Yinon Planı ve Balkanlaştırma Stratejisi
ABD’nin Ortadoğu’da izlediği politika, aslında büyük ölçükte Neoconların ve Siyonist stratejistlerin planlarıyla örtüşüyor. Oded Yinon Planı olarak bilinen ve 1980’lerde çizilen bu strateji, Ortadoğu’nun etnik ve mezhepsel fay hatları üzerinden parçalanmasını öngörüyordu. Amaç, bölgeyi küçük devletçiklere ayırarak, bu devletleri birbirleriyle savaş haline getirmek ve böylece İsrail’in güvenliğini sağlamaktı.
Bu plan, Libya’dan Sudan’a, Somali’den Suriye’ye kadar pek çok ülkede uygulandı. İç savaşların ve rejim değişikliklerinin tetiklendiği bu ülkelerde, halkların yaşama hakkı çiğnenirken, Batı’nın enerji çıkarları her zaman ön planda tutuldu. Bugün İsrail, bölgede kendisi için tehdit oluşturan bütün güçleri etkisiz hale getirmek için bu planın baş aktörü olmaya devam ediyor.
Suriye: Esad’ın Düşüşü ve Yeni Dönem
Suriye, yıllarca süren iç savaşın ardından, önemli bir dönüm noktasına ulaştı. Esad rejiminin devrilmesi ve HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesi, ülkenin siyasi ve sosyal yapısında radikal değişikliklere yol açtı. Rusya ve İran’ın Suriye’den çekilmesiyle birlikte, ABD’nin desteklediği yeni düzen daha belirgin hale geldi. HTŞ, şeriat hukukunu uygularken, aynı zamanda kapitalizmin yeni bir üssü olarak şekilleniyor.
ABD ve Batılı müttefiklerin desteğiyle, Suriye’nin sahil bölgeleri birer turistik cazibe merkezi haline getiriliyor. Dubai modeli olarak bilinen bu yaklaşımda, belirli bölgelerde Batılı turistlere yönelik özgürlükçü politikalar uygulanırken, halkın geri kalanı şeriat hukuku altında yaşamaya zorlanıyor. Bu durum, Suriye’yi hem şeriatın hem de kapitalizmin yeni bir laboratuvarı haline getiriyor.
İran ve Direniş Ekseni Üzerine Etkiler
Suriye’deki bu değişim, İran ve onun direniş ekseni üzerindeki etkilerini de gözler önüne seriyor. İran, Hizbullah gibi vekil güçleriyle bölgede etkisini sürdürmeye çalışırken, Suriye’nin bu gruplar için artık bir lojistik merkez olmaktan çıkması, İran’ın hareket alanını ciddi şekilde kısıtladı. Rusya’nın çekilmesiyle yalnız kalan İran, bölgedeki etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya.
HTŞ’nin kontrolündeki Suriye, İran’ın bölgedeki stratejik hesaplarını alt üst etti. ABD ve İsrail’in desteklediği bu yeni düzen, İran’ın bölgedeki varlığını daha da zorlaştırıyor. Hizbullah’ın lojistik desteğini kaybetmesi, İsrail için büyük bir avantaj oluştururken, İran için ciddi bir tehdit anlamına geliyor.
Emperyalizmin Yeni Yüzü
ABD’nin Ortadoğu’daki çıkar mühendisliği, bölge halkları için derin acılar ve kalıcı istikrarsızlık anlamına geliyor. Demokrasi ve insan hakları söylemleri, aslında enerji kaynaklarını kontrol etmek ve İsrail’in güvenliğini sağlamak için kullanılan birer Truva atı. Ortadoğu halkları, kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip çıkıp bu emperyalist oyunları boşa çıkarmadıkça, bu döngü devam edecek.
Esad rejiminin düşüşü ve Suriye’deki yeni düzen, ABD’nin Ortadoğu planlarının başarıya ulaştığını gösteriyor. Ancak bu başarı, halklar için özgürlük değil, yeni bir baskı ve sömürü düzeni anlamına geliyor. Bugün bu maskeyi düşürmek, sadece Ortadoğu halklarının değil, dünya barışının geleceği için de kritik bir adımdır.