Menüyü Kapat
AykırıAykırı
    Çok Okunanlar

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    1 Mayıs 2025: Cop, Gaz, Ters Kelepçe!

    1 Mayıs 2025, 18:45

    1 Mayıs: Bu Topraklarda Emek, Direniş ve Unutulan Umut

    1 Mayıs 2025, 12:04

    Tebeşirle Yazılmış Bir Başkaldırı

    14 Nisan 2025, 22:38
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Facebook X (Twitter) Instagram
    AykırıAykırı
    • Gündem
    • Toplum
    • Kadın
    • Ekoloji
    • Analiz
    • Söyleşi
    • Yazılar
    • Seçmeler
    • Kitap
    AykırıAykırı
    Anasayfa » Devrimci Ekoloji: Biyomerkezcilik ve Derin Ekoloji
    Güncellendi:1 Aralık 2024, 15:46

    Devrimci Ekoloji: Biyomerkezcilik ve Derin Ekoloji

    “Derin Ekoloji” olarak adlandırılan bu teori radikal çevreci hareketin dayandığı temel inançtır. Ancak tartışmanın ilk başlarında, derin ekolojinin, sınırların kapatılması, AIDS’in nüfus kontrol mekanizması olarak görülerek olumlu değerlendirilmesi ve Etiyopyalıların açlıktan ölmeye teşvik edilmesi gibi sağcı ilkelerle yanlış bir şekilde özdeşleştirilmesi sorun yarattı. Bu da toplumsal ekolojistlerin hareketten telaşla uzaklaşması için uygun bir gerekçe oluşturdu. Bu durumun hareketimizin kendini tanımlama ve ortak bir felsefe etrafında bütünleşme çabalarını sekteye uğrattığını düşünüyorum.
    AdminosAdminos16 Eylül 2024, 19:09
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp VKontakte Email
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Judi Bari-Çeviri: Anahid Hazaryan

    Earth First! (Önce Yeryüzü) adını duymadan önce yıllarca toplumsal bir eylemci olarak faaliyetlerde bulundum. Bu nedenle, 1980’li yıllarda ilk kez Earth First!’e katıldığımda radikal hareketin, ekolojik tahribatın toplumsal nedenlerini pek fazla önemsemediğini görmek beni şaşkınlığa uğratmıştı. Aynı şekilde, kente dayanan toplumsal adalet hareketi de ısrarla “çevreci ırkçılığı” saçma gördüğünden, bu girişimin biyolojik sorunların önemini kavraması uzun sürdü. Günümüzdeki krizleri gerektiği gibi değerlendirebilmek için bu iki konunun bir arada ele alınmasının zorunlu olduğunu düşünüyorum.

    Dünyada yaşamın sürdürülebilirliğini tehdit eden toplumsal pratiklerin değiştirilmesi gerektiği yönünde, devrimci olmasına rağmen son derece mantıklı kavramdan hareketle, toplumsal ve biyolojik sorunları, sınıf mücadelesini ve küresel kapitalizmin halkların bastırılması ve doğanın yok edilmesindeki rolünün kavranmasını kapsayan bir devrimci ekoloji teorisine ihtiyacımız var.

    Böyle bir teoriye sahip olduğumuza inanıyorum. “Derin Ekoloji” olarak adlandırılan bu teori radikal çevreci hareketin dayandığı temel inançtır. Ancak tartışmanın ilk başlarında, derin ekolojinin, sınırların kapatılması, AIDS’in nüfus kontrol mekanizması olarak görülerek olumlu değerlendirilmesi ve Etiyopyalıların açlıktan ölmeye teşvik edilmesi gibi sağcı ilkelerle yanlış bir şekilde özdeşleştirilmesi sorun yarattı. Bu da toplumsal ekolojistlerin hareketten telaşla uzaklaşması için uygun bir gerekçe oluşturdu. Bu durumun hareketimizin kendini tanımlama ve ortak bir felsefe etrafında bütünleşme çabalarını sekteye uğrattığını düşünüyorum.

    ALF Hiç Bir Canlıya Zarar Vermeden Hayvanları Özgürleştiren Bir Örgütlenme.

    Kısacası bu makalede, asla iflah olmayacak bir solcu kimliğiyle derin ekolojinin niçin devrimci bir dünya görüşü olduğunu kendi perspektifimden anlatmaya çalışacağım. Fikirlerimin Mutlak Doğru ya da kendi kafamda nihai olarak tamamlanmış bir düşünce süreci olduğu iddiasında değilim. Sadece belli bir konuyla ilgili birtakım fikirlerim var ve bunları ortaya koyarak tartışmaya yeni bir boyut katacağımı umuyorum.

    Biyomerkezcilik

    Derin Ekoloji ya da biyomerkezcilik doğanın insanlara hizmet etmek amacıyla yaratılmadığı inancına dayanır. Bunun yerine insanların doğanın bir parçası, var olan çeşitli türlerden biri olduğunu söylemek daha doğru olur. Tüm türler, insanlara olan yararlılıklarından bağımsız olarak yaşama hakkına sahiptir. Biyoçeşitlilik de hem insan hem de insan dışı varlıkların gelişimi için asli olan bir değerdir.

    Bu ilkeler de bana göre farklı bir politik teori oluşturmuyor. Biyoçeşitlilik insanların onayından bağımsız olarak var olan bir doğa yasasıdır. Dünyayı insan merkezli görüp görmememiz fark etmez. Doğa nasıl olsa biyomerkezci bir şekilde işler. Ancak modern toplumun bu olguyu kabul etmemesi –yani doğanın tümünü insan kullanımına sunma çabası– Yeryüzü’ndeki yaşam destek sistemlerinin tümünü çöküşün eşiğine getirdi. Biyomerkezcilik yeni bir teori değil, Dave Foreman ya da Arne Naess tarafından da ortaya konulmadı. Bu, “Dünya bize ait değil biz Dünya’yı ödünç aldık” gibi klasik deyişlerle ifade edilen çok eski bir bilgelik. Ancak bugünkü sanayi toplumu bağlamında biyomerkezcilik derinlemesine devrimcidir ve sistemin temeline meydan okumaktadır.

    Biyomerkezcilik Kapitalizmle Çelişmektedir

    Kapitalist sistem biyomerkezciliğin doğal yasalarıyla doğrudan çatışmaktadır. Kapitalizm, her şeyden önce özel mülkiyete yani bazı insanların kendi çıkarları için sömürmek amacıyla Yeryüzü’nü “sahiplenmesi”ne dayanır. Hatta ilk zamanlarda kapitalistler başka insanlara da sahip olabileceklerini düşünüyorlardı. Ancak bugünün egemen dünya görüşü köleliği benimsemediğine göre biyomerkezciliğin ilkeleri insanların Yeryüzü’ne sahip olabileceği kavramını reddetmektedir.

    Yağmacı Charles Hurwitz nasıl olur da birkaç kâğıt imzaladığı için kereste ağaçlarından oluşan 2000 yıllık Headwaters Ormanı’na sahip olabilir? Bu son derece saçma. Hurwitz bu yaşlı ağaçların yaşamlarıyla karşılaştırıldığında sadece bir noktadır. Bunları yok edecek gücü olsa da bu hakka sahip değildir.

    Headwaters Ormanı gibi alanların kurtarılmasında ABD’li çevrecilerin en etkili silahlarından biri (şu an kendisi de bizzat tehlikede olan) Soyu Tükenme Tehlikesiyle Karşı Karşıya Olan Türler Yasası’dır. Bu yasa ile birlikte temiz hava, temiz su ve tehdit altında olan türlerin korunmasını kamu değeri olarak gören diğer yasalar, temelde özel mülkiyetin doğa yasalarına uygun olmadığı görüşünü benimsemektedir. Çevredeki alanları etkilemeden kendi mülkünüzde canınızın istediğini yapamazsınız, çünkü Yeryüzü iç içe geçmiştir ve doğa, insan sınırlarını tanımaz.

    Ancak özel mülkiyetin ötesinde de kapitalizm, kâr kavramı çerçevesinde biyomerkezcilikle çelişmektedir. Kâr, verdiğinizden daha fazlasını almak demektir. Bu da kuşkusuz alıp verme dengesine dayanan doğanın verimlilik döngüsüne ters düşmektedir. Ancak en önemlisi bu kârın aslında nereden alındığı sorusudur.

    Marksist teoriye göre, kapitalistler ürettiklerinin değerinin çok azını işçilere ödediklerinden kâr işçilerden çalınmaktadır. Kapitalistlerin işçilere ödemek yerine kendilerine sakladıkları değer payı artı değer olarak adlandırılmıştır. Kapitalistin saklayacağı artı değer oranı işçilerin örgütlenmelerine ve dünya emek havuzundaki ayrıcalıklarına bağlı olarak farklılıklar sergiler. Ancak emekçi sınıf kapitalist sistemde hiçbir zaman emeğinin tam karşılığını alamaz çünkü kapitalist sınıf emek ürününün artı değerini çekip alarak var olabilir.

    Bu analizi temelde kabul etmekle birlikte eksik bir yönüne işaret etmek istiyorum. Bana göre ürünün değeri sadece buna harcanan emekten değil aynı zamanda ürünü ortaya koymak için yararlanılan doğal kaynaklardan da geliyor. Artı değerin (örneğin kâr) sadece emekçilerden değil Yeryüzü’nden de çalındığına inanıyorum. Yeryüzü’nden artı değerin çalındığı çok net bir örnekle görülmektedir. Buna göre, üretim ve tüketim Yeryüzü’nün verimlilik döngüsünün doğal sınırları içinde yapılsa arz sonsuz olacaktır. Ancak kapitalizmde bunu başarmak mümkün değil çünkü kapitalist sınıf kârı sadece emekçilerden değil aynı zamanda Yeryüzü’nden de çalarak var olabilir.

    Sea Shepherd Japon Balina Gemisini Engellemek İiçin Ona Çarpıyor.

    Çağımızdaki modern şirketler bu hastalığın en tipik dışavurumudur. Küçük bir işletme kâr ederek ayakta kalabilir ancak en azından burada amaç, sadece işletme sahiplerinin hayatını sürdürmelerini yani kendi toplumları içinde bir yer edinmelerini sağlamaktır. Oysa şirketin salt varlık amacından ya da bir davranış ahlakına sahip olduğundan söz edilemez; tek hedef kârdır. Ve günümüzdeki küresel şirketler de her tür ulus ya da hükümet kontrolünün ötesindedir. Nitekim hükümetler şirketlerin hizmetinde olup, orduların amacı bu kârların devamını dünya çapında sağlamaktır; gizli polisin görevi de ülke içinde ciddi bir direniş olduğunda hemen gerekli yerlere sızıp bu tür hareketleri bastırmaktır.

    Başka bir deyişle, bu sistemde reform yapmak mümkün değildir. Sistem, Yeryüzü’nün yok edilmesi ve halkların sömürüsüne dayanmaktadır. ‘Yeşil kapitalizm’ diye bir şey yoktur ve yağmur ormanlarının ürünlerinin pazarlanması da kapitalizmin kâr için yok etmek zorunda olduğu ekosistemi geri getirmeyecektir. Bu nedenle, hedeflerinde ciddi olan ekolojistler devrimci olmalıdır.

     (Bu Makale İlkin Teori ve Politika Dergisinin 31 Sayısında Yayınlanmıştır)

    Biyomerkezcilik Derin Ekoloji Devrimci Kâr Manşet Önce Yeryüzü Reform Sınıf Yeryüzü
    Paylaş. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp Email
    Önceki YazıMİLİTARİZM VE POLİS: SOKAKLARIMIZ NASIL SAVAŞ ALANINA DÖNÜŞTÜ? (1)
    Sonraki Yazı Reşit Kibar’ı ormanda yaşatmak istiyorlar

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    Trump Yönetimi Neden Akademik Özgürlüğü Hedef Alıyor?

    1 Nisan 2025, 20:52

    Trump’ın mantığına karşı Lenin’in mantığı – Paul Le Blanc

    15 Aralık 2024, 13:03

    Ernest Mandel ve Geç Kapitalizmin Ekonomisi – Marcel Van Der Linden

    15 Aralık 2024, 12:54
    YAZARLAR
    D. Şener Yıldırım

    D. Şener Yıldırım

    Bir Gülüş Gitti, Bir Direniş Kaldı Ardında

    3 Mayıs 2025, 21:49

    Asiye Karahan

    Asiye Karahan

    Adaletin Maskesi Düştüğünde: Sacco ve Vanzetti’nin Sessiz Çığlığı

    9 Nisan 2025, 22:40

    Ceren Çilli

    Ceren Çilli

    “Bir Duvara Yaslandım ve Ağladım”

    8 Nisan 2025, 23:28

    Deniz Özel

    Deniz Özel

    Barikatların Ardında Üç Ses: Michel, Clément ve Courbet

    7 Nisan 2025, 00:13

    Haşmet Demirel

    Haşmet Demirel

    Neo-Liberal Taşların Döşediği Faşist Ruh

    27 Mart 2025, 17:57

    • Facebook
    • Twitter (X)

    Analiz ve Yorum

    Umut Maskesi Altında Sınıfsal Tasfiye

    3 Mayıs 2025, 13:29

    Barcelona 1936: Bir Şehir Nasıl Anarşistleşti?

    7 Nisan 2025, 21:48

    Kamu Vicdanına Çağrı: Boykot!

    1 Nisan 2025, 20:13

    Direniş Karnavalları: Geziden Üniversite İsyanlarına Anti Otoriter Sol

    1 Nisan 2025, 19:15
    Aykırı
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest YouTube
    • Aykırı
    • Yayın Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Bize Katılın
    • İletişim
    Uygulama Fikir Meclisi tarafından geliştirilmiştir

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.